Sigmund Freud - Genel Bakış

Ne biçim ilerleme kaydediyoruz. Orta Çağda olsa beni yakarlardı. Şimdiyse kitaplarımı yakmakla yetiniyorlar.
Sigmund Freud, devrinin en dikkate alınmayan dahilerinden biri ve psikoanalitik yaklaşımının kurucusudur. Bugün hayatımızın merkezinde olan ve sohbet esnasında konuştuğumuzda garipsenmeyen bilinçaltı, hipnoz, bastırılmış kişilik gibi kavramları insanlığa kazandırmıştır. Devrinde ise yalnızca hayalci olarak görülüyordu. Bugün dahi bazı düşünceleri tartışılıyor.

Freud'a göre beyinde iki faaliyet vardır. Biri bilinç, diğeri ise bilinçaltıdır. Bugün sahip olduğumuz tüm düşüncelerin temelinin çocukluktan itibaren atıldığını söyler. Bilinçaltımıza geçip kodlanan bu düşünceler zamanla su yüzüne çıkar ve şu anki benliğimizi oluşturur. Nogay Kerimoğlu bu olayı şöyle örneklendirir:

Mesela denize girmekten korkan bir insanı ele alalım. Çocukken bir kere suya düşmüş, boğulma tehlikesi geçirmiştir. Fakat kendisi bu olayı hatırlamaz; sadece görünüşte sebepsiz yere denizden korkar. Küçükken başından geçen kaza, bilinçaltında yer etmişti, kendisini gizliden gizliye etkilemektedir. Freud'un bu buluşu birçok ruh hastalıklarının tedavisini mümkün hale getirmiştir.*

Bilinçaltına yaptığı gezintilerde aslında herkesin baskılamaya çalıştığı kötü bir yanının olduğunu ortaya koymuştur. Kimisi bunu dışa vururken kimisi gizlemiş, kimisi de o yanına galip gelmiştir. Özellikle insan benliğini oluşturan üç aşamalı düşünceye dikkat çekmiştir.

İd (ilkel benlik)
Ego
Süperego

Şimdi her birini birer insan olarak hayal edelim.

İlkel benlik, tabiri caizse mağara insanı dediğimiz bir kategoridir. Haz, nefs odaklı yaşar. Baskın olduğunda hayvandan farkı kalmaz. Ancak aynı zamanda ilkel benlik hayatta kalmamızı sağlayan içgüdüleri de bize verir. Kıyamet sonrası filmlerde görmüşsünüzdür. İnsanlar yaşamak için ellerinden gelen her şeyi ortaya koymakta, öldürmekte ve yağmalamaktadır. İşte bunun olmasını sağlayan öz, budur.

Süperego ise komşunun çocuğudur. Daima parmakla gösterilir. Sizin de onun gibi olmanız istenir. Ama işler hiç de göründüğü gibi değildir. Bu prototipimiz toplum ve ahlak kurallarına körü körüne bağlıdır. Duygunun bu aşamada hiçbir işi yoktur. Baskın olduğunda Hitler'den bir farkınız kalmaz.
Şimdi komşunun çocuğu olmak isteyen elini kaldırsın.

Son olarak ego, hem ilkel benliğin hem de süperegonun buluşma noktasıdır. Ve Freud, insanların burada durmasının makul olduğunu söyler.

Eğer Freud'un hayatı ile ilgilendiyseniz onun doğumu esnasında yaşadığı bir olayı da biliyor olmalısınız. Amalia Freud doğumhaneye girdiğinde doğumunun böyle olacağını hiç hayal etmiş miydi acaba? Sevgili oğlu dünyaya gelirken bir sorun yaşanmış ve yırtılması gereken zar, başını kaplar halde dünyaya gelmişti. Neyse ki hiçbir sorun yaşanmadan bu sorun giderildi. Şimdi sen bunu bize neden anlattın ki, diye sorabilirsiniz.

Çünkü dizide bazı karakterler bir doğum yaşıyorlar. İçlerinde saklananların doğumlarını. Ve bu doğumların ardından ayaklanıp bir varlığa dönüştüklerinde başını kaplayan zarı görebilirsin.

Son olarak bahsetmek istediğim bir kavram var. Oedipus Kompleksi.

Freud'a göre erkek çocukları, annelerine duydukları sevgi ve bağlılıkları yüzünden babalarına karşı rahatlıkla kinlenebildiklerinden bahsediyor. Freud hemen hemen her şeyi seksüellikle açıklamaya çalıştığı için kaba tabirle, tıpkı Yunan Mitolojisi'ndeki Oedipus gibi, babasını öldürerek anneye sahip olma içgüdüsünü anlatıyor. İsmini de buradan almaktadır. Bunu anlatmamın sebebini diziyi izleyince anlayacaksınız.

En nihayetinde olay bundan daha derindir. Tıpkı kız çocuklarının babalarına yakın olmaları gibi erkek çocukları da annelerine hayranlık besliyorlar. Bu bizim zihnimizde doğuştan var olan, bizden ayrı bir cinsiyete duyduğumuz ilgidir esasında. Olayın seksüel kısmı bana göre tümüyle nörolojik bozukluğa işarettir ama ne derler bilirsiniz, sex sells. Ve Freud da bunu çok iyi biliyordu. Döneminde bu kadar tepki çekmesinin olayı da buydu zaten. Ama araştırmaları ve buluşları göz ardı edilemeyecek kadar değerliydi tabi ki.

Freud'u tanıyanları uyarmakta fayda var. Normal hayatında otoriter ve sert biri olarak tanınan Freud'un aksine biraz çekingen çokça da şaşkın bir Freud ile karşılaşacaksınız. Az çok hayal kırıklığı yaratsa da hak vermek gerek. Sonuçta bu bir yaşam belgeseli değil, fantastik ögelerin bolca bulunduğu bir suç dizisi.


Ve sevgili yeni başlayanlar, çok şanslısınız. Lütfen Müfettiş Kiss'in tadını çıkarın. Şimdiden iyi seyirler.

Saygılar Müfettiş Kiss...




*Kerimoğlu, Nogay. Felsefenin Kısa Tarihi. İstanbul: Kamer Yayınları, 2016. s.364

Yorumlar

Popüler Yayınlar