Alamut, Fedailer ve Hasan Sabbah
Kalıplarınıza ait değilim diyebilmenin özgürlüğü paha biçilemez.
Uzun zamandır bir kitapla ilgili blog yazmamıştım. Nadiren yazdığım serilerden biri olmakla birlikte gerçekten anlatılmaya değer gördüğüm kitapların bloğumda bulunmasını tercih ediyorum.
Alamut Kalesi, hayatıma yön veren ve bakış açımı değiştiren bir kitaptı. Fanatikliğin insanı nerelere götürebileceğinin, insanların emelleri uğruna Araflar'da nasıl gezinebileceğinin yegane kanıtı niteliğinde.
Eğer tarih okumayı az da olsa sıkıcı buluyorsanız ancak gerçek tarihe dayalı romanları seviyorsanız kesinlikle alıp okumanız gereken bir kitap.
Herkesle kendi kişiliğine ve düşüncelerine uygun biçimde konuşup zihinlerinde kurulu düzenin işleyişiyle ilgili kuşkular uyandırmaya çalışın, diyor Hasan Sabbah.

Türkler'in kölesi olduğumuzun farkında değil misin? Bağdat da onların tarafını tutuyor. Halk ne yapacağını şaşırmış halde. Hepsi için Ali adının kutsallığı var. Biz de o adı onları sultana ve halifeye karşı birleştirmek için kullandık.
Bir gün şehre gelen Dai'nin (hoca) söylediği sözler bunlar. Körü körüne inandığı İsmaili öğretisiyle ilgili büyük hayalleri olan Hasan, bu gerçeği duyunca hazmedemiyor ve evine döndüğünde ateşli bir hastalık geçiriyor.
Havalenin birkaç gün sonrasında kendine geldiğinde yeniden doğmuş gibidir. İsmaili öğretisini öğrenmek için daha da yanıp tutuşan Sabbah, deliliğin sınırlarını zorlayan bir maceraya atılıyor.
İnsanların üzerinde devasa bir deney gerçekleştirecektim. Hasan Sabbah'ın sözleri bunlar.
Duyumsal anlamda hiçbir şeyin gerçek olmadığını savunurken ulaşılacak bir hakikatin olmadığına inanması, hedefine giden her yolu meşru kılıyordu. Zira Kur'an ona göre bulanık zihinlerin bir ürünüydü. Gerçek asla bilinemezdi ve dolayısıyla hiçbir şeye inanmıyordu. Bu da onu yapabileceklerinin sınırı olmayan vahşi bir hayvana dönüştürüyordu.

Hasan Sabbah bu düşüncelerle yola çıktığında yakın iki arkadaşı olan Ömer Hayyam ve Tac'ül Mülk ile bir anlaşma yaptı. İlk kim bu öğreti ile güç kazanırsa diğerlerine yardım edecekti. Ancak Hayyam kendini şiirin, şarabın ve kadınların cazibesine kaptırmışken Tac'ül Mülk ise karşı durması gereken düşmanın saray erkanına katılmıştı. Yalnız kalmanın ve ihanetin acısını hisseden Sabbah, Hayyam'ın 'Eğer onların sana gelmesini istiyorsan cennetin anahtarlarını elinde bulundurmalısın.' demesi üzerine hiç kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir işe girişti.

Bizi mutlu ya da mutsuz kılan olaylar değil, onları algılama biçimimizdir, diyor Seyduna yarattığı bu sahte cenneti savunduğunda. Teorik olarak orası cennet olmasa bile Fedailer'in algısında öyleydi. Dolayısı ile bu onu gerçek kılıyordu.
Deliliğin kıvrımlı yollarında gezinen biri zararsızdır. Ancak bilinçli bir zekaya sahipse, tehlikeli olduğunu düşündüğünüz en akıllı insandan bile daha tehlikelidir, diye yazmışım bir hikayemde bu konuya bilinçsizce atıfta bulunarak.
Dur, düşün.
Soru sor ve cevap ara.
Unutma, hiçbir şey gerçekten tek bir kişi tarafından anlatıldığı gibi değildir.
Yorumlar
Yorum Gönder