Çocuk Susar Sen Susma!
Ülke birkaç gün önce yaşanan
tecavüz skandalıyla çalkalandı. 22 Nisan tarihinde
Küçükçekmece’de yaşayan bir aile 5 yaşındaki kızlarını
kapılarının önünde kanlar içinde buldu ve hemen hastaneye
kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan 5 yaşındaki küçük kızın
cinsel saldırıya uğradığı ortaya çıktı. Çok zaman geçmeden
de fail yakalandı. 18 yaşlarında Pakistan uyruklu bir varlık
olduğu duyuruldu.
Benzer bir olay daha gerçekleşti.
Yer yine Küçükçekmece. Ancak bu haberin doğruluğu konusunda
şüphelerim var. Aşağıdaki görüntülerden ne demek istediğimi
anlayacaksınız. Genel olarak saldırganın daha önce de istismar
suçu olmasının dışında iki haberin de olay örgüsü
birbirinden farklı. Tabi krizi fırsata çevirmeye çalışan
birilerinin olduğu aşikar. İncelemek isteyenler için linkleri de
bırakıyorum.
Aradan çok uzun zaman geçmemişti
ki ne yazık ki bir tane daha gün yüzüne çıktı. Balıkesir’de bir rehberlik öğretmeni, okulda bulunan
ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi iki erkek çocuğunu taciz
etmiş. İşin daha da kötüsü -bu sıfatı kullanmak zorunda
kaldığım için en başta beni yetiştiren tüm öğretmenlerimden
ve ardında da ülkemin emekçi öğretmenlerinden özür diliyorum.-
bu öğretmenin daha önce de çocukları istismar ettiğine dair suç
kayıtları varmış. Aklınız alabiliyor mu? Çocuklarınız,
kardeşleriniz, yeğenleriniz, kuzenleriniz kimlerin elinde?
Bu haberlerin hepsi son 4 gün
içerisinde oldu. 4 gün! Daha duyurulmayan, hali hazırda hala
gerçekleşmekte olan veya gerçekleşme ihtimali bulunan daha kaç
vaka var kim bilir.
Yaşanan olay her ne olursa olsun
mutlaka sağduyu içerisinde olurum her zaman. Ancak kendini
savunamayan küçük çocukların bu haberlerini duyunca içten içe
yiyorum kendimi. Sakin kalmaya çalışıyorum. Aksi taktirde hemen
şu an bir suçlu bulup meydanda bir güzel dayak çekebilir,
giyotinle hayatına son verebiliriz. Ancak bu kimin ne işine
yarayacak toplumun özünü değiştirmediğimiz müddetçe?
Bu cümlede dikkatinizi çekmek
istediğim bir şey var: İstismar kelimesi. Günümüz hükümetinin
sansür şekline hayranım doğrusu. Salak, aptal kadar basit
kelimeleri sansürleyip elinde silahla katliam yaratan dizileri
gururla izleten bir televizyon sektörünün ülke üzerindeki
etkisinin nasıl olmasını bekliyoruz?
Olay şu, küçük kız evlerinin
önünde kanlar içinde bulundu. Neden bundan istismar olarak
bahsediliyor? Yaşanılan şey neden kelimelerle yumuşatılıyor?
İstismar, tecavüz kadar güçlü değildir ve bedenleri hastanelik
etmez.
Suçlu da yakalanmış zaten.
Aman ne güzel! At kodese, besle vatandaşın parasıyla. Babamla
da bu konuyu konuştuk. Bıyık altından bir gülüş attı
bana. Kısaca, yaşatmazlar, dedi. Bir an içim ferahladı. Öyle bir
ülke haline geldik ki hapishaneden bekler olduk adaleti.
Tabi işin bir de diğer boyutu
var. O küçük kızın bundan sonraki yaşamını az çok tahmin
edebilirsiniz. Belki sosyal medyaya yansımasa bu kadar tepki
çekmeyecekti. Ve belki hastanelik olmasa, o mahluk her seferinde
kızı sıkıştıracak ve ne yapıyorsa yapmaya devam edecekti. Beş
yaşındaki bedeni büyüyecek ancak ruhu hep o köşe bucakların
soğukluğunda kalacaktı. Duyduğu her sesten, her bakıştan korkup
kendini hayatın güzelliklerinden mahrum edecekti. Sırf bir pedofili sapık ona dokundu diye o, kendinden iğrenecek, hayatına son verecekti. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Meydana çıkardığınız
hastalıklar, onlara çare olarak hastalıktan önce ürettiğiniz
ilaçlar ve kapitalist düzenin birer para makinesi haline gelen
hastanelerinizi büyütebilirsiniz.
Her şey gibi gelişen zamanı
kaçırabilir, tarih öncesi anayasa ile günümüz olaylarının
cezasını verebilir, düzeltmek için o sıcak koltuklarınızda
kıpırdamayabilirsiniz.
Siyaset meydanını er medyanı
bilip birbirinize bağırır hakaretler eder, seçimleriniz için
vatandaşlarınızdan çuvalla aldığını vergilerle reklamlarınızı
yapabilir, saçma müziklerinizle kafamızı şişirebilirsiniz.
Yandaş medyalarınızda
birbirinizin kuyusunu kazabilir, kameralar kapanınca birlikte
yemeklere çıkıp gülüp eğlenebilir, bu sırada da
kutuplaştırdığınız halkın kavgalarını izleyebilirsiniz.
Ancak ufacık bedenleri
korumaktan acizseniz, bir zahmet yerin dibine batın.
Daha kaç canın yanması
gerekiyor sizin bir şeyler yapabilmeniz için.
Ülkenin sapıkları bitti bir de
ülkeye aldığınız ne idüğü belirsiz mahlukların fiillerinin
cezasını da mı biz çekeceğiz?
Ve sen sevgili anne ve baba, lütfen çocuklarınıza sahip çıkın. Artık devir o eski devir değil. Kabullenin bunu artık. Onlara güven verin. Zarar gördüklerinde içlerine
kapanmak yerine sizinle rahatça konuşabilsinler. Ve lütfen sırf
malum kişi üç çocuk dedi diye üç çocuk yapmaya kalkmayın.
Yapacağı üç beş kuruş yardım da onun olsun. Bakabileceğiniz, eğitebileceğiniz ve öğretebileceğiniz kadar yapın.
Niceliğin nitelikten daha üstün görüldüğü bu devrin nasıl devam ettiğini görüyorsunuz.
Sabahattin Ali’nin şu
sözlerine kulak verin:
Karnını doyuramadığımız, sıhhatini
koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, “Bu
memlekete yüz milyon lazım!” diyenlerin gözüne, onları gaflet
uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır. Bize
yarının hastanelerini, darülacezelerini, cezaevlerini dolduracak,
cahil, mesleksiz, serseri yüz milyonun lüzumu yok! Bize, insan gibi
yaşamak, hayatın nimetlerinden istifade etmek imkanlarına, hiç
olmazsa bu sakat tedbirleri tavsiye edenler kadar sahip yirmi milyon
vatandaş, daha faydalıdır.” -Markopaşa Yazıları ve Ötekiler,
sf 129
Yazımın sonunu MaNga'nın anlam dolu şarkısının sözleriyle bitirmek istiyorum. Ondan önce lütfen ama lütfen, susmayın. Yalnız değilsiniz. Unutmayın...
Bir
yol görünse uzaklarda ışıklar altında son bulan
Melekler
alsa beni götürse karanlığa teslim olmadan
İşkence
gördü asfaltlar, çatlaklarına kan doldu
Yıkıntılar
arasında kaç çocuğun hayalleri kayboldu?
İnsan
neden kendini unuttu kendinden oldu?
Hangi
yolda kaç kişi bir hiç uğruna canından oldu?
Hep
yalan söylermiş hep yalan
Ayrılanlar
hiç kavuşmadı, dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı
Kimse
sandığım kadar masum kalmadı, savaş durmadı ölüm azalmadı.
-MaNga, Alışırım Gözlerimi Kapamaya
Yorumlar
Yorum Gönder