Neden Bu Kadar Kötüsünüz? (deneme bir 'ki #6)




Başlığın nereden geldiğini hatırlamışsınızdır. Hatırlamayanlar için aşağıya ekran görüntüsünü koyuyorum. 
 
Vedat Milor ve saygı değer eşi Linda Susan Milor'un elele sevgi dolu gözlerle kameraya bakılarak verilmiş bir kareden ibaret her şey. Görülmesi gereken tek şey bu iken, afedersiniz ancak, dallamanın biri bir anda ortaya çıkıyor ve karşısında söyleyemeyeceği kelimeleri bir ekran klavyesinin ardında gizlenerek büyük bir rahatlıkla dile getiriyor. Sonunda da Vedat Milor oldukça naif bir soru soruyor: Neden bu kadar kötüsünüz? 

Basit bir soru değil mi? Hayır. Kesinlikle değil. O sorunun ardında öyle bir kırgınlık ve anlayamama var ki, anında hissedebiliyorsunuz. 

Gerçekten, neden bu kadar kötüyüz? Neden insanları eleştirmekten, onları kırmaktan çekinmeden; ağzımıza her geleni söylüyoruz ve sonra da buna delikanlılık veya gerçekçilik diyoruz. Delikanlı da ol, gerçekçi de ol. Kimsenin buna bir lafı yok. Ancak bir yetişkine ait olmayan özellikleri meşru göstermek için onları başka kelimelerin ardına saklama. Çünkü çoğu zaman farkında olmasak da üzerimize giymeyi unuttuğumuz bir insanlığımız var. 

Mağara soğuk muydu, diye soranlar olabilir. Malum, bu konunun üzerinden vakit geçti. Bağlamak istediğim ana temaya en uygun olay buydu. 

Şöyle ki, sık sık olduğu gibi sosyal medyamda dolaşıp farklı fotoğraflara ve videolara bakıyordum. İlgimi çekene tıklayıp, yorumlara giriyordum. Böylece farklı insanların farklı görüşlerini de görebiliyordum. Bir ara öyle dalmışım ki internete, kendimi bir anda kara deliğin içerisinde buldum. Bu kara delikte; köpeğe zarar veren küçücük çocuktan tutun da, anlamsız insanların anlamsız fikirleri uğruna katliamlar düzenleyen topluluklara kadar zihninizi mahveden her türlü görüntüyle karşılaşabiliyorsunuz. 

Bilgiye ulaşma kolaylığı ile bilgi kirliliği arasında oldukça doğru bir orantı vardır. 

Sen o hayvana zarar verirken nasıl bir zevk içerisinde olabilirsin? Elin o kadına kalkarken seni ne bu kadar sinirlendirmiş olabilir? Anlayış göstermedin ya, ne oldu? Kavga ettin, hoşuna mı gitti? Psikopat olduğunu kabul ediyorsun o halde? 

Sahi, neden bu kadar kötüsünüz?

Velhasıl kelam, köpeğin çığlıkları kulağımda yankılanırken telefonumu hızla kapattım. Daha fazla katlanabileceğim görüntüler değildi. 

Kötülük hep vardı. Dünya nefes aldığı sürece de varolacak. Bunun farkında olmayacak kadar polyanna değilim. Ancak anlayamadığım olay şu ki; nasıl bir zihin yapısı bizi böylesine kör edebilir? Paulo Coelho'nun Körlük evreninde, ellerimiz önde; birbirine çarpan vücutlarımızla, estiği gibi hareket ediyor gibiyiz. 

Düşünmek bu kadar zor olmamalı. Cehalet, yok edilmesi imkansız bir vebaya dönüşmemeli. Bizler, bu vebaya yakalanan kadersiz insanlara dönüşmemeliyiz. Okumalı, üretmeli ve kazandırmalıyız. 'Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.' demiş Mevlana, bundan yüzlerce yıl önce. Nasıl bir insan olarak anılmak istiyorsan, çevreni de o tarz insanlarla doldurmalısın.

Kavga ederek, küfrederek havalı görünemezsin. Bunlar senin ruhunu yıpratan, karakterine zarar veren şeylerdir. Ancak okuyan insan, çevresine ışık tutar. Neden bir İlber Ortaylı olmayasın? Neden bir Aziz Sancar gibi Nobel kazanmayasın? İlgini çekmediği halde onların kulvarında yürü demiyorum. Hangi konuda iyiysen, onun üzerine eğil ve o işte bu değerli insanların ulaştıkları kendi seviyelerine sen de ulaş. 

Aksi taktirde sana neye dönüşeceğinin resmini kelimelerle çizmeme izin ver lütfen. Kitaplardaki o derya denizden daha ziyade çevren hoşuna gidecek. Çünkü herkes orada, sen neden olmayasın? Değerli saatlerini bomboş şeylere harcayacaksın. Belki arada birkaç fırt sigara çekersin, alkol alırsın. Kimin umurunda zaten değil mi? 

O arada çok popüler olduğu için hükümete sövüp sayarsın. Ailenin yanında da ağzını açmazsın. Gerekirse herkes katıldığı için eylemlere katılırsın. Ailen okulda olduğunu sanar, ancak akşam haberlerde seni görürler. Çocukları çevreye zarar veren bir militana dönüştüğü için nerede hata yaptıklarını düşünürler. Eğer daha fevrilerse senin üzerine gelirler ve sen de daha da dışarı açılırsın. 

Liseyi terk edersin ya da ite kaka bitirirsin. Bütün vaktini boş şeylere harcadığın için üniversite kazanamazsın ve ömrünün sonuna kadar yıl sonunda ne kadar artacak acaba diye beklediğin asgari ücrete tabi bir şekilde yaşar gidersin. Son. Hiç mi hayalin yoktu? Hiç mi bir şeye heves etmiyordun? Ediyordun. Ancan bunu göremeyecek kadar kördün kendine. 

Neredeyse her yazımın sonu buraya dayanıyor. Çünkü ben inanıyorum. Eğer insan kendine değer verir ve kendini ait gördüğü işlerle uğraşırsa, şu dünyanın çoğu sorunu ortadan kalkacak. 

Bir sonraki denemede görüşmek üzere: Sevgi, saygı ve vicdanla kalmamız dileğiyle...

Yorumlar

Popüler Yayınlar