Değirmen | Sabahattin Ali (kitap incelemesi #5)
Künye
Kitap
Adı: Değirmen
Yazarı: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Çevirmen: -
Baskı/Yıl: 36/2018
Sayfa
Sayısı:137Değirmen
Hemen
hemen her yazarı severim. Ancak Sabahattin Ali’nin yeri bende
bambaşka. Ona olan sevgimi anlatmaya kelimeler yetmez sanırım. İlk
kez okuduğumda okuldan ödev olarak verilmişti Kürk Mantolu
Madonna. İyi ki de verilmiş. Hayatta doğru dürüst hiçbir şeye
bağlı olmayan bendeniz, sonunda çok sevdiği bir yazara kavuşmuş
oldu.
Değirmen,
Sabahattin Ali’nin on sekiz, yirmili yaşlarında yazdığı
hikayelerin toplandığı bir kitap. Öyküler üç bölüme ayrılmış
ve toplamda on altı taneler. Sırasıyla isimleri şöyle:
Değirmen
Kurtarılamayan
Şaheser
Kırlangıçlar
Viyolonsel
Birdenbire
Sönen Kandilin Hikayesi
Bir
Delikanlının Hikayesi
Bir
Gemicinin Hikayesi
Bir
Orman Hikayesi
Kazlar
Bir
Firar
Kanal
Candarma
Bekir
Sarhoş
Bir
Cinayetin Sebebi
Bir
Siyah Fanila İçin
Komik-i
Şehir
Bu
hikayelerden özellikle beni etkileyen: Değirmen, Kurtarılamayan
Şaheser, Kırlangıçlar, Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi ve
Komik-i Şehir hikayeleri üzerinde duracağım. Zira hepsinden
bahsetmeye kalksam sanırım sayfalar sürer. O yüzden kısa ve öz
bir şekilde, ruhuma hücum eden bu hikayelerden bahsetmek istiyorum.
Değirmen
Kitaba
da adını veren bu hikaye, umutsuz görünen ancak bir şekilde umut
ışıklarını yaktıran bir aşk hikayesi. Hiç kimseye bakmayan,
kızlar onun önünde erirken, usulca çalgısını çalan bir
genç delikanlı düşünün. Öyle ki kızlarının aşktan
yataklara düştüğünü gören babalar dahi bu çocuğun karşısına
çıkmaktadır. Ancak genç delikanlı, başını yerden dahi
kaldırmaz.
Tabi
gönlü beton değil. O da bir insan ve göçebe yaşam tarzında
hayatını devam ettirirken vardıkları bir köyde bir kıza gönlü
tutulur. Ancak bu kızın bir eksiği vardır. Tek kolu yoktur. Kız
da oğlana karşı boş değildir. Lakin bu eksikliğini daima
hisseden kız ile bu eksiğini görmeyen oğlan arasında öyle güzel
bir muhabbet geçti ki, en sert yüreklerin dahi rahatlıkla
dağlanabileceğini söyleyebilirim.
Oğlan- “Gel,
beraber kaçalım.” dedim.
Kız- Acı
acı güldü. “Ağam,” dedi, “ben senden noksanım, bana sadaka
mı veriyorsun?” dedi.
Oğlan- “Bana
kolunun yerine kalbini veriyorsun,” dedim, “bir kalp bir koldan
daha mı az değerlidir?”
İçim
sızladı, sevgili okuyucular, içim sızladı. Bu nasıl bir
incelik, nasıl bir ince gönüllülük.
Hikayenin
sonunda ne olduğunu söylemeyeceğim. Beni asıl şaşırtan ve
ruhuma çizikler atan kısmı da orasıydı zaten.
Kurtarılamayan
Şaheser
Sevdiğin
için yaptığın işe dönüşmek. Tam olarak bu cümle açıklıyor
hikayeyi.
Sevgilisinin
isteği üzerine ona şiirler yazan, ancak her seferinde sevdiği
tarafından yeterince iyi görülmeyen genç adam, dağ taş
dere tepe aşarak, her şeyi gözlemleyerek kendi öz şiirini
çıkarttığı bir kitap yazar. Bu şaheser, kız tarafından
beğenilir ve adamı kabul görür. Ancak sorun şu ki kız, oğlanın
yazdığı kitaba karşı duyduğu sevgiyi kıskanarak o kitabı
yakmasını ister. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi, o kitaba
dönüşmüş olan oğlan için bu durum pek de mümkün değildir.
Aşkınıza ulaşmak için edindiğiniz araçların, amacınıza
dönüşmesinin hikayesi bu. Tıpkı Mecnun, Leyla aşkıyla çöllerde
yandıktan sonra Allah aşkıyla kendini bulup Leyla’yı tanımaması
gibi.
Kırlangıçlar
Kırlangıçların
muhabbetine konuk oluyoruz bu hikayede. Diğer tüm sıradan
kırlangıçları yeren iki kırlangıç, tüm yaz boyunca
birbirlerine uyuşan düşüncelerini paylaşırlar. Arkadaştırlar.
En sonunda ayrılma vakti geldiğinde birbirlerine açılacakları
sırada işler hiç de yolunda gitmez ve birbirlerini duymazlar. Bu
hikayeyi okurken tebessüm etmeden duramadım. Zira, günümüzde
dahi sürekli olarak gördüğümüz bu durum, kırlangıçlar
üzerinden hikayeleştirilmiş burada.
Sürekli
olarak oturup, etrafta insanlığın getirdiği bazı işler için
koşuşturan insanları izleyerek onları eleştiren insanlar
görmüşsünüzdür. Çalışmayı eleştirirler, evliliği
eleştirirler, koşuşturmacaları eleştirirler. Ancak ne zaman ki
bu iki kişi birbirine karşı bir şeyler hissetmeye başlasa, tüm
bunlar o kadar da yadırgayıcı gelmez onlara. Ancak kader
işleyişini sürdürmektedir. Hayata hangi cümleyi kurarsan o sana
geri döner. Dolayısı ile sen daha karşındakine açılacağın
sırada hiç beklemediğin bir rüzgar cümlelerini
alıp götürebilir. Nitekim, olan da buydu.
Birden
Bire Sönen Kandilin Hikayesi
Oldukça
derin manalara sahip olan bir hikayeydi. İmgeleme sanatını bol bol
kullanmış Sabahattin Ali.
Hikayeye
göre, kandiller birden bire sönüyor. Genç olup olmamaları önemli
değil. Burada kandillerin sönmesinin, insanların yaşamlarının
sona ermesine bağlıyorum. Çünkü hikayede ölü bir kadın cesedi
vardır. Ve hikaye anlatıcısına göre kadın ölmeden önce
kandili sönmüştü.
Bu
kandil bir çok şeye benzetilebilir. Yaşam enerjisi olabilir, ruh
olabilir, hayaller olabilir, yaşam olabilir... İnsanın özüne
bağlı olan bu imge söndüğünde, insanın ruhu da yitip
gidiyordu.
Okuduğunuz zaman bahsetmek istediğim şeyi
anlayacaksınız.
Komik-i
Şehir
Bu
hikayeyi okurken, hikayenin sonundaki 1928 yılını görünce ufak
bir şaşkınlık geçirebilirsiniz. Kitap günümüz kadınına
karşı bakışını ta o yıllarda o kadar güzel anlatmış ki,
Sabahattin Ali’nin ileri görüşlülüğüne hayran kaldım.
Gerçekleşen
bir tiyatro oyunu sırasında tiyatrocu iki kadın kaçırılır.
Biri haydutların elinden kaçmayı başarır. Kaçamayan kadının
sevgilisi, onu bulmak için candarma ve kaymakama gider. Ancak yoğun
kar yağışı yüzünden arama yapamayacaklarını belirtirler. Tabi
bunlar bahaneden ibarettir. Diğeri onların elinden kaçıp geldi,
isteseydi o da gelirdi, lafına bile gittiler.
Adam
pes etmez ve gider kendi arar. Nitekim, bulur da. Aradan geçen
birkaç günün ardından kaymakam kaçırılan kadını odasına
kaçırır. Çünkü kadın geri getirilmiştir ve etrafta onun işe
yaramadığına dair dedikodular gezmektedir. Yani sadece yapmak için
yapmaktadır.
Kadının
güzelliği karşısında mest olur ve dayanamayıp ona sahip olmak
ister. Kadın bir tokat atar ve rezil adam, ucuz gururuna bunu
sığdıramaz ve onun hayat kadını olduğunu öne sürerek hapse
attırır. Böylece kadın her zaman elinin altında olacaktır.
.........
Bu
kadar kısa sayfalar içerisinde, farklı farklı konularla
şaşırtmayı o kadar güzel becermiş ki yeniden hayran olmamak
elde değil. Sabahattin Ali’nin enfes yazım tarzı, kelimelerle
oynayışı, betimlemeleri, kıvrak zekası gerçekten muhteşem.
Yazarlar,
şarap gibidir. Yıllandıkça kalemleri güzelleşir. Bazen
düşünüyorum: Öldüğünde kırk bir yaşındaydı. Eğer daha
fazla yaşasaydı, kim bilir bizi başka nelerle karşılaştıracaktı?
Kimlerin kalbine dokunup, kimlerin ruhunu okşayacaktı? Asla
bilemeyeceğimiz sorular soruyorum.
İyi
ki varsın Sabahattin Ali. İyi ki yazmışsın ve iyi ki seninle
tanışmışım. Bize sunduğun tüm güzel hikayeler için teşekkür
ederim, teşekkür ederiz.
Merhabalar,
YanıtlaSilGözlem yeteneğine ve duygu yüklü kalemine hayran olduğum, edebiyatımızın önemli yazarlarından Sabahattin Ali’nin 1937 tarihli son öykü kitabı olan ‘’Ses’ten’’ yüreğime dokunan 9 muhteşem alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/sabahattin-alinin-son-oyku-kitabi-sesten-yuregime-dokunan-9-alinti/
Beni en çok düşündüren, hayatımızda verdiğimiz kararların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladığım alıntı şuydu:
‘’Biliyor musunuz. Bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.’’
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıcakla kalın.