Aeden - Azra Kohen (Kitap İncelemesi #1)




Çi'den gel, Çi'ye dön. Potansiyeline doğ, kaderinin efendisi ol. Olmaktan, doğmaktan, dönüşmekten yoksunma. 
Aeden.

Şu an küçük bir çocuk gibi çığlık atıp tepinmek istiyorum. Nasıl bir kitaptı bu böyle? Başından sonuna kadar derin bir akışa kapılıp kayboldum sanki. 
 

Azra Kohen’i, en başından, Fi serisinden itibaren takip ediyorum. O seriyi de yeniden okuyup incelemesini yapacağım ancak Aeden... Uzun süredir aklımdaydı okumak. Çıkış yılından iki sene sonrasına nasip oldu. İyiki de şimdiye nasip oldu. Belki de iki sene önce böylesine kavrayamayacaktım. 
 

Üzerini çizdiğim, notlar aldığım nadir kitaplardan biriydi. Özellikle dipnotlardaki açıklamalar, film, belgesel, araştırma tavsiyeleri çok hoşuma gitti.
 

Kitap, bilinçsel olarak gelişmiş bir ortamda yetiştiğiniz için kendinizi de öyle görüyor olsanız veya her şeyi kavramış olduğunuzu düşünseniz de; elbette bilmediğimiz, keşfetmediğimiz bir sürü şeyden uzak olduğumuzu bize tüm çıplaklığı ile anlatıyor. 
 

Aeden’da yaşamını süren Sonje ve yarıdünyalı olan Numi... İşte bu iki kahramanımız. 

Numi, Sonje’ye karşı her zaman bir ilgi duymuştur. Aeden’da yaşayanlara göre oldukça beyaz bir teni ve ateş dokunmuşçasına saçları olan Numi, vücudunu çamurla kaplayarak yaşıyordu. Böylece oranın yerlilerinden biri gibi görünüyordu. Özellikle de Sonje’nin gözünde küçük düşmemek için kendi benliğini yoksayıyordu. 

Sonje ise bronz teni ve yemyeşil gözleriyle, Numi’den pek de hazetmiyordu. Onu hep küçük görüyor, kendi bilincini onunkinden üstün sayıyordu. Nitekim durum hiç de öyle değildi. Yalnızca Numi, bunun farkında değildi. Çünkü her ne kadar o özellik sende olsa da, eğer onun farkında değilsen, hiçbir manası olmuyordu. 

Sonje ilk başta Numi hakkında düşünürken, ehlileşmemiş bir merakı olduğunu söylüyordu. İlk başta bu tanımı garipsedim. Neydi bu ehlileşmemiş merak? Cevabı hayatımızın önündeydi halbuki. Neyi merak edersen ona dönüşüyordun. Bu yüzden kimi takip ettiğinizi, hangi haberleri okuduğunuzu, hangi insanların hayatına dahil olduğunuza çok dikkat edin. Kalite, kaliteyi besler. Bu konular hakkında saatlerce yazabilirim sanırım ancak bahsedeceğimiz daha çok fazla şey var. 
  

Olaylar, Aeden’a gelen bir postacının, Sonje’nin babası olan Baruh’a, Numi ve Sonje’nin evleneceği haberini vermesi, fitilin ateşlendiği nokta oldu. Sonje ve Numi bu olayda hemfikirler aslında. Ancak biri, karşısındakini kendinden aşağıda gördüğü için, diğeri de bu ezikliği kabullendiği için yanlış anlayarak birbirlerinden uzaklaştılar. Bu önyargılar, gözlerini bir perde gibi örtmüştü. Neyse ki birkaç seneye bu örtü kalkmış olacaktı. 
 

Kitap içerisinde en çok hoşuma giden ve bilgi dağarcığımı genişleten bölüm, Numi’nin, Usta'nın yardımcısı olan Dokas ile olan sohbeti oldu. Bu sohbette, aslında varlığın tek olduğu ve tüm insanların bu tekten meydana geldiğini anlatıyor, Dokas. Şimdi buraya tüm dikkatinizi buraya vermenizi istiyorum! Bu teoriye göre ben, aslında sizim. Sizler bana göre; benden farklı yaşam yollarından geçmiş, farklı acıları sevinçleri tatmış ve farklı düşünce süzgeçlerinden geçmiş hallerimsiniz. Aynı şekilde ben, sizin farklı bir formunuzum. Böyle düşündüğümüz zaman ve bunu hayatımıza entegre ettiğimizde insanları anlamak ve yargılamamak çok daha kolay oluyor.
Ayrıca bahsedilen bir diğer konu da arsızlık. Numi, arsızlıktan nasıl uzak duracağını soruyor ve aldığı yanıt, bir önceki sohbeti destekler nitelikte. Yargılamamak ve tükettiğini üretmek, diyor Dokas. Her şey bir döngü misali.
 

Olay örgüsüne geri dönelim. Numi, kendi gezegeni olan Dünya’ya, Sonje ile birlikte indiğinde, Azra Kohen’in bizim şu an yaşadığımız dünyayı tanımladığını algılayamadım.. Çünkü ortam o kadar karanlıktı ki, yaşadığım dünya bu olamaz, dedim. Ama ilerledikçe ve anlatımlar derinleştikçe, her şeyi daha iyi idrak edebildim. Gerçekten de öyle bir dünyadaydık. 
 

Bundan bahsetmeden önce Azra Kohen’in söyleşilerinde sürekli olarak bahsettiği iki şeyi belirtmekte fayda var: Epifiz Bezi ve şeker. Şeker konusu, kitabın içerisinde bol bol geçiyor. Sonje’nin ilk kez çikolata yemesi ve tadına varır varmaz bunu kusarak bedeninden çıkarmaya çalışması bende ciddi bir şok etkisi yarattı. Evet, şekerden ve özellikle paketlenmiş gıdalardan ben de uzak duruyorum ancak bunu zihnimde canlandırıp farkına varmak bambaşka bir tecrübeydi. Bu konular hakkında Sonje’nin günlüğüne yazdıkları ise çok etkileyiciydi. Bu günlükten sizlerle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki. Her bir paragrafın derin bir analizini yapmak için yanıp tutuşuyorum ancak sanırım okuyup kendiniz tecrübe etmeniz çok daha iyi olacak. Çünkü bazı şeyler anlatılarak öğretilemiyor. Birinci elden tecrübe etmek gerek. Baruh Baba da bu yüzden Sonje ve Numi’nin Dünya’ya gitmesine göz yummuştu zaten.

Bir kitabı okurken olay örgüsü içerisinde kaybolmayı çok seviyorum. Ancak bununla birlikte sevdiğim bir diğer şey ise yeni şeyler öğrenmek ve farkına varmak. Azra Kohen bunu çokça ve hakkını vererek yapıyor. Kitabı okurken de neyden bahsettiğimi çok iyi anlayacaksınız.

Çok uzattım ve sizi sıktım farkındayım. Normalde bunu da yazmayacaktım ancak geveze parmaklarım yerlerinde durmuyorlar. Kitapta olayların bir kısmı Fas’ta geçiyor. Fas, Afrika kıtasında. Bu vesileyle bize, Afrika kıtasının haritalarda göründüğünden %40 daha büyük olduğunu söylüyor. Kitabın Destek Yayınları kapağına baktığınız zaman küçük dünya resminde, Afrika kıtasının, haritalarda gördüğümüzden daha büyük şekilde, gerçek haliyle, resmedildiğini görebiliyorsunuz. Bu gibi ince detaylar kitabı çok daha hoş kılıyor. 
 

Son olarak Sonje’nin günlüğünden birkaç cümle ile incelemeyi şimdilik kapatmak istiyorum. Şimdilik dedim çünkü belirtilen her bir dipnotla kitaba geri döneceğiz. 

Buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum. Eğer siz de bu kitabı okuduysanız lütfen yazın. Derinlemesine tartışalım konuyu.  

Hoşçakalın.
 

Yaşarken ölenlerin gezegenindeyim...

O televizyonları kapattırıp, beyin kimyalarını mahveden o paketlenmiş zehirleri yemelerini engelleyip, içtikleri sulara konmuş onlarca kimyasalı farkettirip, tükettiğini üretmeye uyanmalarına yardım edebilir miyim emin değilim...

3 dakikada, yaşadıkları gezegendeki ana sistemi ve bu sistemin onları nasıl da gönüllü kölelere çevirdiğini, çocuklarını okul diye gönderdikleri yerde yavrularını nasıl da yeni köleler olarak yetiştirdiklerini, kurulmuş bu bankacılık sisteminin kimlerin elinde olduğunu, sistemi durdurmanın tek bir yolunu anlattım ama anlaşılacak mıyım emin değilim... -Sonje, sf. 469.

Yorumlar

Popüler Yayınlar